
Allâh’ım …
Aynı demler…
Bahtımın âyînesi …
Aynı demler sürgünümde aynı demler hislerimde
Hüzn ile vîrâne bekler aynı demler cân evimde
Damlayan kan oldu yaşlar aktı sevdâ gözlerimde
Kâse-i ömrüm serâpâ bir hazânım aşk yelinde
Döndü rengim sonbâharın sapsarı eyyâmına ki
Yazsa kâtip arzâhalim kanlar akar aşk selinde
Rahmetin ihsân eyle
Sen Rahîmsin Allâh’ım
Kullar daldı günâhe
Sen affeyle Allâh’ım
Nedâmet dolu günü
Ziyândadır her günü
Hatâkarlıktır ünü
Sen affeyle Allâh’ım
İşim gücüm isyândır
Zamânım hep nisyândır
Bu kul hakîr insândır
Sen affeyle Allâh’ım
Murâdlarımı verdin
Nimetlere erdirdin
Şükrünü bilemedim
Sen affeyle Allâh’ım
Nimetleri saymadım
Hatâlardan caymadım
Benlikten soyunmadım
Sen affeyle Allâh’ım
Lutufları yüklendim
Ömür çok uzun dedim
Kendimi hiç bilmedim
Sen affeyle Allâh’ım
Kimseler çâre olmaz
Gönlüm ziyandan dönmez
Râha hiç meyil almaz
Sen affeyle Allâh’ım
Döndür kalbi kendine
Râm et beni emrine
Âsi yazma deftere
Sen affeyle Allâh’ım
Mahcûbum kara yüzüm
Günahla doldu özüm
Yok diyecek bir sözüm
Sen affeyle Allâh’ım
MAHCÛBİ yüzü kara
Düşürme kulun dara
Bağışla çekme dâra
Sen affeyle Allâh’ım
Bahtımın âyînesinde şimdi yok aşktan eser
Hatıralar ülkesinde simsiyah yeller eser
Şaâdümân olmuştu gönlüm kalmadı hiç bir eser
Sonbahardır esti rüzgâr savrulur bin bir keder
Beklerim …
Âşinâlar nerde kaldı şimdi virân beklerim
Gözlerim bir dost arar bir gönlü nâlân beklerim
Bir zamanlar dopdoluyken sînemizde neşeler
Şimdi yalnız kaldı gönlüm bir hayâli beklerim
Dâimâ her yanda onlarca kişi bekler durur
Bense halâ rûhuma müşfik nevâyı beklerim
Gulguleyle debdebeyle geldi geçti günlerim
Vuslat-ı yâr var diyorlar ben o ânı beklerim
Çok güzeller geldi geçti kimse şâdan etmedi
Bir melek rûh bir refîk i seyr-i canân beklerim
Kim ki Mahcûbî’ye gelsin öyle bir şûh-i vefâ
Gelmez amma bir hayal en son ümidi beklerim
Bir gün gelecek …
Bir gün gelecek yârin olacak
Bir sarı yaprak bir avuç toprak
Yalnız yaşadım yalnız yürüdüm
Anlayan anlar, kaç sefer güldüm
Bir gün gelecek anlayacaksın
Sessiz sessiz çok ağlayacaksın
Bir kırık gönlüm bir geçen ömrüm
Solan gülü çok koklayacaksın
Bir haber gönder…
Bir haber gönder ki gönlüm gâmını terk eylesin
Gel tenezzül eyle bir dem nâmını terk eylesin
Böyle geldi geçti yıllar rahm ü şefkât görmedi
Gel terahhum eyle bir dem şânını terk eylesin
Bir kadın gördüm …
Bir kadın gördüm
Saçları büklüm
Hisli ve durgun
Ağlıyor üzgün
Bir kadın gördüm
Sözleri kurşun
Sinesi solgun
Ağlıyor üzgün
Bir kadın gördüm
Çaresiz her gün
Bedeni yorgun
Ağlıyor üzgün
Kimdi o kadın
Kalbi kırılmış
Gönlü çalınmış
Perişan kadın
Ağlıyan kadın
El-amân
Ey nigârım müşkil olmuş hallerim bak pek yamân
Bir emândır kim murâdım sen Emîn’den el-amân
Hâcet ü emn ü emansın bî karâr dîl çok zamân
El-Emîn dâru’l emansın pür günâhım el-amân
Estağfilullâh …
Eslemtü lillâh
Amentü billâh
Nâdimim vallâh
Estağfirullâh
Ene abdullâh
Tübtü ilellâh
Derdim fikrullâh
Estağfirullâh
Kalbde hubbullâh
Dilde zikrullâh
Her dem şükrüllâh
Estağfirullâh
Vâsî’ arzullâh
Mafî gayrullâh
De kul huvallâh
Estağfirullâh
Kâ’be beytullâh
Hacer yedullâh
Ali seyfullâh
Estağfirullâh
Felek…
Nedendir bu câna kastı, felek bağrım yakıp geçti
Harâb oldu, serâb oldu, safâ bir dem bakıp geçti
Ümîdim yok gelen günden, giden, gönlüm yakıp geçti
Gecem geçti günüm geçti, ömür böyle akıp geçti
Gelmek için…
Baş ucumda gözlerin
Kulağımda sözlerin
Yüreğimde hasretin
Gidiyorum gelmek için
Gönül…
Kendini bir nesne sanma bu fenâda ey gönül
Şânı terk et varlığında yokluğun bil ey gönül
Kimleri mahv eyledi bu cezb-i dünyâ ey gönül
Aldanıp bu yolda kalma bakma vârın ey gönül
Gör !
Izdırabın şiddeti mahv eyliyor günden güne
Hasta kalbim nağme söyler neyle tanbûr üstüne
Gitti aklım söndü tâkat inlemekle pür melâl
Gel de bir kez gör ne haller düştü sevdân üstüne
Haydi !
Gülleri der
Gülleri ver
Gül deri ver
Güldürüver
Yar yar ol
Can can ol
Gül yüzünle
Bir gülü-ver
Güllerinle
Bir geliver
Gül deri ver
Gül dürü ver
Hâtırımı
Gel de bir sor
Ne haldeyim
Gel de bir gör
Geceleri
Güne döndür
Pek harâbım
Gelde bir gör
Hâlimi gel
Gel de bir sor
Yârim ol gel
Cânım ol gel
Güzeli günlerimin…
Yoruldum yollarında gönlümün
Kavruldum ardından ümitlerimin
Erişilmez ulaşılmaz derinlerimin
Çaresi ey güzel, güzeli güzellerin
Güz gelmeden gözlerime görün
Çaresi ey güzel, güzeli günlerimin
Her yanımda…
Ya bir yanına al beni
Ya bir yanımı al benim
Olmadan sen olmuyor ben
Solmadan ben solmadan gel
Bir yanımda kal benim
Ya her yanım ol benim
Hüdâ kullarına…
Hüdâ kullarına hiç merhametsizce durur mu
Yeter ki kul sığınsın Rabbine O’nsuz kalır mı
Hüda’ya zor mu ki halk eylemek her bir murâdı
Yeter ki O murâd etsin kulu mahcûb koyar mı
Neme yetmez onun rahmet kucağında olanlar
Ne isterse verir bir bir, o kul onla doyar mı
Eğer affı istese kul hicâbıyla duada
Dâa ardınca affeyler, sözünden o cayar mi
Olurda bir fenâlıktan ziyân gelse zaîfe
O Rahmân hem Rahim’dir ki, kulu darda koyar mı
Günahı çok bu MAHCÛBÎ umar senden hidâyet
Ulu âdet, kulu bir şah gedâlıktan kovar mı
Hüzn içinde…
Ömrümün geçmekte şimdi demleri bir bir elem
Hüzn içinde kaldı gönlüm ne gören var ne bilen
Akla doldu saçlarım ah yüzde çizgi her sitem
Üzgün üzgün yaslı yaslı bir ömür böyle giden
Ey İstanbul’un güzeli
Başımı, alıp kendimden
Sana bıraktığım günü hatırladım
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Sende bıraktıklarımı hatırladım
Kumral saçlarımla gelip kapına
Tel tel beyazlayana kadar gönül sokaklarında
Gecelere gömdüğüm hüzünlerimi hatırladım
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Sabahlarında heyecanlı uyanışları
Şimdilerde suskun yüreğimdeki pür-telaş güzeli
Kalbimle birlikte sana bıraktıklarımı hatırladım
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Âşıkların İstanbulu’nu bıraktım boynumla başımla
Bir de ritmi tempolu kalbimi kervan yürüyüşünde
Sürgünde süzgün bir çift göz
Kalbine refîk bir kalp bıraktım
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Her akşam yine mahzunluğun yalnız kalmasın diyerek
Her sabah ruyâdan mahrûm uyanan gözler bıraktım
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Bir de hiç söylenmedik sözler bıraktım sana
Çifter çifter
İki gözüm gibi baktığım
İki çift
Sâdece sana bakmakla sevinen gözlerim gibi
Nasibim, kısmetim, kaderim, her şeyim
Ey İstanbul’un güzeli
Ey güzellerin İstanbul’u
Kalbime eş…
Adımı terennüm eden o sırlı nefes
Her bir günün başında ortasında ve sonunda
Hatta gecenin tam yarısında
Dört duvardan göğe yükselen ah’lı nefes
Kalbime eş
O ses
Zihnimde canlanan hüzünlü ses
Adınla nefeslerimi sen kes
Günde bilmem kaç bin kez
Kalbime eş
O ses
Semaya açılan ellerimde
Duâmdır nefes hafifliğinde
Niyazdır riyasız sessizliğimde
Bakışımdaki masumiyyete gizlenmiş o buğulu ses
Kalbime eş
O ses
Tam bir ömürlük, nerden bilinirmiş
Küçükmüş görünmemiş sırlanmış
Ömürlük az kalır hatta ölümlükmüş
Gelişinden, gidemeyişinden bildiğimmiş
Kalbime eş
O ses
Kırgınım lâleler…
Kırgınım laleler
Üzgünüm menekşeler
Kederle elemle
Geçmiyor bu günler
Açmıyor susemler
Açmıyor sarı güller
Kederli yürekle
Geçmiyor bu günler
Kırıldı ümitler
Gitti tebessümler
Hicranlı geceler
Geçmiyor bu günler
Nerdeler sünbüller
Gitti o mevsimler
Göz yaşı geceler
Geçmiyor bu günler
Yüzümde çizgiler
Gönlümde hüzünler
Ağlıyor bu gözler
Geçmiyor bu günler
Hüzünlü akşamlar
Çimenler leylaklar
Kapkara bulutlar
Geçmiyor bu günler
Mâh-ı Ramazân
Hazret-i Mevlâya hamdolsun ki erdik mâhına
Şükredelim mümin etti savdı kendi râhına
Pek şereftir ümmet olduk enbiyâ sultânına
Hamdedip hem şükredelim şâhların en şâhına
Şükr ü minnet garkedip geldi bizi enhârına
Savm ile teşrâf edip hem erdirip iftârına
Doldu gönlüm neşesiyle pür huzâr ilhâmına
Yol bulup vardık yeniden ayların sultânına
Var doyur karnın fakirin şimdi Hak’kın nâmına
Varlığınla kulluk eyle mülklerin sultânına
Yüz çevirme hastasından yolcusundan dâimâ
Nâil eyler Hak Teala her kulu ihsânına
Bir garibin âhını dindir varıp imdâdına
Müşterek ol fıtrına hem savmına imsâkına
Sımsıkı bağlan o şâhın emrine Kur’ân’ına
Böyle nâil oldu kullar Rabb’inin irşâdına
Gündüzün sâim iken dikkat kesil ikrârına
Havfı bil ki sevk olunma yandıran odlârına
Tevben ile perde çek sen zilletin yollarına
Hak müyesser eyler ol dem ecrine esvâbına
Rabbenâ ya Rabbenâ ikrâmı pek çok kullara
Mağfiret kıl aşkını ver şehr-i furkân iyd ola
Affına şâyeste eyle bu duâ makbûl ola
Hak Muhammed aşkı Mahcûbîye hem yoldaş ola
Mecbûr…
Sana ben mecbûrum ezel ahdim var
Gidemem mahkumum seven kalbim var
Silemem yaşımı gönül selim var
Küsemem bahtıma veren rabbim var
Mey-i cânân…
Öyle bir âhûya gönlüm meyl-i canan eyledi
Aktı ruhum gözleri billûra kurban eyledi
Nâzikâne sözleriyle şâd eder virânemi
Bir bakışta aldı aklım kalbi mestan eyledi
Şehitler Köprüsü…
Şehitler Köprüsü boş kalmayacak
Her yiğidin adı destân olacak
Döndükçe dünya bunu duyacak
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Kahramanca bir bir cepheye koştu
Nice civân mertler cennete uçtu
Ölümü korkutmak nasıl bir işti
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Ecdâdını mahcûp etmedi işte
Yedi düvele karşı direndi işte
Ay Yıldızlı Bayrak gönderde işte
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Şehitler Köprüsü vatan tapusu
Her bir zerresi millet kokusu
Sağlamdır yıkılmaz devlet yapısı
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Allahü ekber’le Albayrak elde
Tekbirle şehâdet, imân gönülde
Kalmayacak kanın şehîdim yerde
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Sokağa çıkanlar millet erleri
Vatan, millet, bayrak, söyler dilleri
Peygamber âğûşu mezâr yerleri
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Dalgalan gururla ey Şanlı Bayrak
Ölsek de vermeyiz bir karış toprak
Tarihe yazdırdık altın bir yaprak
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Can veren erlere Mehmetcik derler
Vatana kurbandır cennetlik derler
Ezânı, salâyı şâhit eylerler
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Şehîdim hakkını sen helal eyle
Gâzilere Rabbim şifâlar eyle
Devleti milleti payidâr eyle
Bu vatan bizimdir bizim kalacak
Na’t-ı Şerîf…
Yâ şefîa’l müznibîn şâhım Muhammed Mustafâ
Can fedâ ruhsârına mâhım Muhammed Mustafâ
Müznibînin hem refîki hem şefiî ya nebî
Belki lâyık olmaz amma ilticadır baâbına
Âcizem ben ruhsatın ver eyleyem şanın sâna
Hangi sözler yaraşır bilmem ki âli şânına
Şairâne söylüyorlar mehdini âşıkların
Lâkin öyle bir sözüm yok cân diyeyim ben sana
Âdetiymiş âşıkânın şânını medh eylemek
Aşkını verdin ki öyle nutk ediyorlar sana
Lutfuna mazhâr edip de söyletirsin medhini
Bu zelîle hiç düşer mi bir kelâm etsin sana
Haddimi bilmem ki, böyle seslenir mi şâha kul
Devlet-i pâkîne lâyık bir kelâmım yok sana
Gün olurda rahmına mâlik olursa bu gedâ
Merhametle kıl teveccüh nur gözünle bir defa
Yâdıma gel bir daha ey rahmetenlil âlemin
Gel şefâat şefkatinle bu cânım kurbân sana
Bir an oldu makdeminle bendeni mest eyledin
Bir daha gel ol kadem-çün baş ü boynum yol sana
Gül lebin mestânına muhtaç hakîrin hâli pür
Gonce vü gülden kokun ver bu gâda hasret ona
Bir günahkarın ki Mahcûbîye eyle kıl meded
Cânına yetmez mi izzet ümmetim dersen ona
Na’t-ı Şerîf…
Fahr-i âlemsin şefîal müznibîn işfa’lenâ
Müminîne şefkatin va’dü’l emîn işfa’lenâ
Sırr-ı mirâc-ı Hüdâ sâhip Livâ işfa’lenâ
Ahmed ü Mahmüd Muhammed Mustafâ işfa’lenâ
Ey yetimler melceî hulk-i hasen işfa’lenâ
Nur-i evvel hûb-i sîret el-emîn işfa’lenâ
Ey Hüseyn’in nazlı ceddi ve’l Hasen işfa’lena
Ahmed ü mahmud Muhammed Mustafa işfa’lenâ
Ehl-i Beyt’in bâşı çün gel kıl şefâat bendene
Çâr-i yârin hürmetîyçün el-emân işfa’lenâ
Kardeşin Hârun u Yahyâ Yûsuf ü Âdem içün
Ahmed ü Mahmûd Muhammed Mustafâ işfa’lenâ
Ey Rasuller Şâhı Mahcûbî kapında bendedir
Hakk’ı görmüş gözün îçün bir nazâr işfa’lena
Sendedir nûr-i nübüvvet sen sebepsin varlığa
Ahmed ü Mahmûd Muhammed Mustafa işfa’lena
Ömr-ü hazîn…
Şu geçen ömr-i hazînim geri gelmez bilirim
Tükenen şevk ü mecâlim geri gelmez bilirim
Bu süren âfet-i devrân geri dönmez bilirim
O vefâlar o safâlar geri gelmez bilirim
ÜSKÜDARDA SABAH OLDU
Uyan güzeller güzeli
Üsküdar’da sabah oldu
Uyku tatlıdır ezelî
Üsküdar’da sabah oldu
Uyandı kuşlar martılar
Seyre başladı vapurlar
Yine şahlandı dalgalar
Üsküdar’da sabah oldu
Rüyâlardan uyanalım
Sâhilinde dolanalım
Âlemi seyre dalalım
Üsküdar’da sabah oldu
Beylerbeyi Kızkulesi
Çamlıcada bülbül sesi
Şevk ü safâ her köşesi
Üsküdar’da sabah oldu
Güzeller bir bir geliyor
Âşıkları gül deriyor
Kalbe muhabbet doluyor
Üsküdar’da sabah oldu
Merhabâlar dilden dile
Sabah ezân vakti ile
Yaşlıyla genci el ele
Üsküdar’da sabah oldu
Dostlar buluştu sâhilde
Hal hatırla birde kahve
Kahkahalar yerli yerde
Üsküdar’da sabah oldu
Huzûr gelir seven gönle
Yeniden başlayan günle
Yâri beklediğim yerde
Üsküdar’da sabah oldu
Sâhilinde mest olalım
Şarkı gazeller atalım
İstanbul’dan söz açalım
Üsküdar’da sabah oldu
Sevdâ parmaklar ucunda
Şafak Çamlıca burcunda
Kalpler seher avucunda
Üsküdar’da sabah oldu
Safâ buldum gecesiyle
Şifâ buldum nefesiyle
Uyandım bülbül sesiyle
Üsküdar’da sabah oldu
Şemsipaşa Katibimde
Kuguncuk Beylerbeyinde
Adım adım her yerinde
Üsküdar’da sabah oldu
Selamsız Bülbül deresi
Huzur dolu her hânesi
Pazarlarda insan sesi
Üsküdar’da sabah oldu
Ezanları minarede
Şemsipaşada Haremde
Ayazmada Validede
Üsküdar’da sabah oldu
Mahcubi dosta merhaba
Yare ağyare merhaba
Sabâhı şerif hayrola
Üsküdar’da sabah oldu
Ben sevildim anne…
ben sevildim anne
senin sevdiğin gibi değil elbet;
anne başka severmiş ya
bunu bildim, nihayet
ben sevildim anne
şimdi, sevildim diyorum artık;
senden biliyorum
bir sevenin olsun dediğinden
şimdi bakıyorum da aynada
sönen gözlerime
parlayan yüzüme
işte!
ben sevildim anne
yalnızca ve sadece sevenin olsun,
gözlerini parıldatsın sevgisi ile
yüreğini gümbür gümbür attırsın;
dediğinden kalmış aklımda
şimdi biliyorum ki;
ben sevildim anne
tıpkı senin tarif ettiğin gibi
üç beş eksiktir beklide
ama aynı senin duan gibi
“sevenin olsun” anne gibi değil,
yâr gibi! deyişlerinden
işte,
ben böyle sevildim anne
hani “sever ve sevilir” derdin insan
bu böylesi bir şeymiş demek
ve utandım geldiğimde ayak ucuna
çekindim söylemeye sana belki
senin sevdiğin gibi değil belki
ama biliyorum,
tam söylediğin gibi
ben öyle sevildim anne…
Tebessüm rüzgarı…
Bir tebessüm rüzgarıydı bu sabah gönlümden geçti
Yanaklarıma dokundu şöyle içten öpüp geçti
Peşi sıra aşk sağanağı sırılsıklam edip geçti
Dokundu ak saçlarıma gecemden bir güzel geçti
Ne ay bildim ne gün bildim mevsim sevgi anlar huzur
Saymamıştım benden giden sensiz günler kaç bin küsur
Bensiz geçmiş sen yok iken koskocaman bir ömür
Bir tebessüm yağmuruyla gecemden bir güzel geçti
Baş koyduğum el verdiğim sanki ana kucağı
Bu sardığım beden değil nurdan huzur yumağı
Meskenim sen durağım sen kalbin, kalbim otağı
Hüznüme bir güneş doğdu gecemden bir melek geçti
Ümîd-i visâl…
Ümîd-i visâl ile ey yâr seni bekler bu cânım
Hisâr-ı dilin deldi bağrım pârelendi bu cânım
Sûz-i dilin yaktı eyvâh kalmadı tende mecâlim
Hisâr-ı dilin kahrederken pârelendi bu cânım
Uslan gönül…
Yakma cânân…
Uslan gönül uslan artık
Bir çınara yaslan artık
Çınar bir gün kurur belki
Kurumazı bulsan artık
Dizde mecâlin kalmadı
Yüzde cemâlin kalmadı
Bu yol hayli yordu seni
Yorulmazı bulsan artık
Yakma cânân cânımı sen bi nihâyet dem be dem
İltifattan geçti gönlüm verme zulmet câna sen
Bir nefes ver zâyâ oldu bu hâyatım pür elem
Yetti gayrı derdin ile ne günüm var ne gecem
Yalnız…
Yalnız ruhum, olmayan ortağım
Gözümün görmediği,
Bir kez bile
Çıktım yoluna yol aşılmaz
İnişi çıkışı sorulmaz
Yol yalnız yolcu yalnız
Aradığım dost nerede
Derman yok hiçbir dizde
Dert yalnız dest yalnız
Arz ettim hâlimi arzuhâle
Dedi; arzu mu kaldı sende hâlâ
Yoksa halin kaldı melale
Hal yalnız arzuhâl yalnız
Bir ulu nidâ ile yüksekten
Ses ettim duymadı kimse
Bomboş hanlarda odalarda kalplerde
İniltiler titreşimler çığlıklar peslerde
Ses yalnız sessizlik yalnız
Sen yalnız sensizlik yalnız
Önce saran sonra bırakan
Hep varmış gibi yapan
Koca gövde, dalı, budağı, yaprağı
Ulu çınar şimdi nerede
Gövde yalnız, budak yalnız
Çomak yalnız yaprak yalnız, dal yalnız
Tehammülsüz gönül;
Katlettin güllerini
Küstürdün sevdâyı virandır gülizar
Bahçe yalnız diken yalnız
Gül yalnız
Bana gelen sen yabancı
Ben yalnız bendeki sen yalnız
Zâlim ocağı…
Bir zâlimin ocağında yana geldi dimağım
Hicrânımın aleviyle yanar oldu dudağım
Çok harâbım söyletme ki türâb oldu otağım
Söndürmüyor sular seller yangınımı çorağım